Uyandığımda tek hatırladığım Lee’nin beni kovaladığıydı. Kalkmaya çalıştım ama bacağım çok kötü yaralanmıştım. Nerede olduğumu ve ne yapacağımı bilmemek beni öldürüyordu. Yanımda bir inleme sesi duydum. Aman Tanrım bu Ted’di. Ted’e ne olduğu konusunda hiçbir fikrim yoktu ama ağır yaralı olduğunu ve bunun sorumlusunun Lee veya Katy olduğundan emindim. Kapı aniden açıldı ve karşımdaki Lee’ydi. Bana doğru geleceğini sanmıştım ama yanımda duran Ted’in yanına doğru gitti ve Ted’in kafasını nazikçe tutarak gülümsedi ve kafasını bana doğru çevirdi.
“Vay vay bakın küçük gölge avcımız uyanmış” dedi sırıtarak.
Ona “Onu rahat bırak! "dedim ama kelimeler fısıltı gibi çıkmıştı.
Bana bağırarak “Bir gölge avcısı aşağı dünyalıları öldürebilir değil mi Rebeca HALPEN? Şimdi senin en yakın arkadaşını öldürmek ister misin tıpkı senin bana yaptığın gibi.”dedi. O an gözlerimden iki damla yaş süzüldü. Hala bağırmaya devam ediyordu. Sevdiğim adam bir vampirdi ve beni tehdit ediyordu. Yanımda stelimin olduğunu hatırladım ve elimi sağ cebime soktum orada yoktu. Karşımda bir kıpırtı oluştu.
“Bunu mu arıyordun Rebeca?"dedi Katy pis pis sırıtarak.
“Bana stelimi geri ver!”diye bağırdım ve Lee’ye döndüm.Lee Katy’ye ne yaptın sen der gibi bakıyordu ve birden ayağı kalktı ve stelimi Katy den alarak bağırdı.
“Ne yaptığını sanıyorsun sen o steli bana vermen gerekiyordu! "diye bağırdı ve bana döndü.
“Evet Rebeca Halpen bunu sana vereceğim ve arkadaşını bırakacağım ama bir şartım var. Ne dersin şartımı kabul eder misin Rebeca? Ha söyle çabuk Rebeca!"dedi.
Şartı ne olursa olsun kabul edecektim merkeze ihanet etmek bile olsa.”Tamam ama soruna bağlı.”dedim. Ne demiştim öyle ben. Lee bana meraklı buz mavisi gözlerle bakarak “Pekala” dedi.
“Hapishaneye git ve arkadaşlarımızı ordan çıkar.”dedi hala bağırıyordu. Bunu yapamazdım çünkü hapishanedeki bütün vampirler katliamda öldürülmüştü. Lee’nin bunu bilmemesi beni şaşırtmıştı. O anda bir ses duyuldu ve Max’in cansız bedeni yere yığılmış şekilde yatıyordu.